Yıl 1992

1992 yılının başlarında Azeri birlikleri, 10 tank ve zırhlı personel nakil araçları eşliğinde, Ağdam`dan Ermeni köyü Khramorta  saldırıp, yerle bir ettiler. DKC başkenti Stepanakert ile Ermeni köyleri sürekli ağır bombardımana maruz kalıyordu. 25-26 Ocakta Azerbaycan ordusunun bir taburu Şuşi`nin Karintak köyüne salıdırır, ancak 2 gün süren çatışmalar sonucunda geri pükürtülür. 31 Ocakta Azerbaycan sınırlar boyunca topyekün saldırıya geçer.

Gitgide şiddetlenen bu saldırılar, DK Cumhuriyetine kendi savunma sistemini oluşturup,  geliştirmekten başka seçenek bırakmamıştı. Bunun üzerine tüm Artsakh sathında gönüllü özgürlük savaşçı grupları oluşturuldu. Askeri eylemlerin koordine edilmesi amacıyla, öz savunma güçleri bünyesinde karargahlar kuruldu. Yılın hemen başında Artsakh`ta mürettebatı 1000`i bulan 10 birlik ve tabur mevcuttu. Bu oluşumlar düzenli ordu kurma yolunda atılmış önemli birer adımdılar. 

Özgürlük savaşçıları Stepanakerti ve diğer yerleşim birimlerini sürekli bombalayan atış hatlarına karşı operasyonlar düzenlemeye başladılar. 21 Ocağı 22`ye bağlayan gece savaşçılar Azerbaycan OMON`unun Stepanakertin Krkjan (eski Karkaraşen) semtindeki karargahını ele geçirmeyi başarıp, ardından da başkente komşu Malibeyli ve Zuşçilar köylerinde konuşlandırılmış savaşçılarını etkisiz hale getirdiler. Bununla beraber sınır boyunca yerleşirilen atış hatlarından uzun menzilli silahlarla açılan ateş, şehre ciddi zarar veriyor ve çok sayıda can kayıplarına sebep oluyordu. 

1992  baharında Artsak`hın durumu. Kaynak: Robert Hüsen, Ermenistan: Tarih Atlası

Şubatın 24`ünde DKC Yüksek Şurası Başkanlığının almış olduğu kararla askeri oluşumlar hukuki statü kazandılar ve genel bir yönetime tabi oldular. Öz Savunma Komitesi başkanlığına da Serj Sargsyan getirildi.

Artsakh öz savunma güçlerinin başlıca görevlerinden biri de Azerilerin Hocalı üssünü imha etmekti, zira burada önemli ölçüde askeri güç, silah ve mühimmat konuşlandırılmıştı. Karabağın iç kesimleriyle verimli iletişim sağlamak için Askeranı Stepanakerte bağlayan koridoru mutlaka kullanıma açmalı ve Azerilerin elinde bulunan ülkedeki yegane hava alanında kontrol mutalaka sağlanmalıydı. Şubatın 25`inde Artsakh öz savunma güçleri Hocalının batısındaki mevzileri ele geçirip, Azerilerden bu askeri üssü terketmeleri istediler ve sivillerin ise kendileri için açılan insani koridordan ayrılabileceklerini söylediler. Azerbaycanlı askeri yetkililer, köylüleri kalkan olarak kullanmak suretiyle, yerleşim birimlerini bombalamaya devam ediyorlardı. Köylüler oradan ayrılınca Azeri güçleri Ağdam ilçe sınırlarına yaklaşmakta olan siviller kafilesine ateş açtılar.  

Hocalı

Karabağ öz savunma güçlerini harekete geçmeye mecbur bırakan aslında Azerbaycandı . Dağlık Karabağı kendi sınırlarına dahil eder etmez, Azerbaycan Ermenileri ülkeden atma siyasetini uzun vadede yürürlüğe koydu. Ermeni köylerini tecrit etmek amacıyla ülkede idari birimler yeniden tanzim edildi, stratejik önemi haiz kavşaklarda, Ermeni şehir ve köyleri arasında iletişimi kontrol altında tutabilmek için yeni  Azeri yerleşim birimleri inşa ediliyordu. Bu Azeri yerleşim birimleri, zamanla diğer bölgelerden iskan edilen Azerilerle desteklenerek, yapay olarak genişletilmekteydi. Aynı siyaset karma nüfusa sahip köylerde de uygulanıyordu. Çatışma boyunca sergilenen bu yaklaşım Artsakh`ı Ermenistan`dan, Ermeni yerleşim birimlerini de birbirinde ayırmayı hedefliyordu, zira bu kasaba ve köylerin iletişiminin sağlanması Karabağı dolaşarak, etrafındaki Azeri yerleşim birimlerinden geçmek üzere projelendilirilmişti. Şöyle ki, silahlandırılmış bir Azeri köyü, bölgedeki köylerin diğerleriyle iletişimini tamamen kesmekteydi. Bunlar sadece yolları kapatmakla kalmıyor, Ermeni köylerine karşı saldırı üsslerine, atış noktalarına dönüştükleri için, top ve diğer ağır silahlarla Ermenilere ait köyleri sürekli ateş altında tutuyorlardı. Ermenilere iki seçenek kalmıştı, ya saldırılara razı olarak, mermi, top veya roket atışlarının hedefi olup ölecek, ya da ölüm saçan bu atış noktalarını imha edeceklerdi. Tercihlerini ikinci seçenek doğrultusunda yapmalarından dolayı kimse onları suçlayamaz. 

Gerçi Ermeni kasaba ve köylerine devamlı saldıran, insan kaçırma eylemleri düzenleyen ve hunharca katleden Azeri yerleşim birimlerindeki ahaliyi sivil nüfus, diye niteleyemeyiz, kaldı ki, herhangi bir operasyon öncesinde, Dağlık Karabağ öz savunma güçleri, karşı tarafı girişimleri hakkında mutlaka bilgilendirmekteydiler. DK güçlerinin pek yakında saldırıya geçecekleri, askeri operasyondan kaçınmak isteyen siviller için koridor açılacağı konusunda hoparlörlerle sürekli anons yapılmakta, bunlar uyarılmaktaydılar.  

Hocalı eskiden genelde Ermenilerle meskun bir köydü, Stenapakert ile Karabağ hava alanı arasındaki konumu nedeniyle de stratejik öneme haiz. İlkin zoraki demografik değişime uğratıldı, ardından da DK ile Azerbaycan arasında tutuşan çatışmalar esnasında, derhal Stepanakert`e karşı atış noktası haline getirildi. Dağlık Karabağ öz savunma güçlerinin başkenti roket  atışlarından kurtarıp, güven altına alma kararı alınınca, saldırıdan birkaç gün önce Hocalı ahalisi uyarılmıştı.

Azerbaycan yönetiminin ahalinin boşatılması karşıtı evvelki kararından sonra, yeni bir kararla Hocalı`daki Azeri nüfusa nihayet köyü terketme izni çıkınca, köylülerden bir çokları Ermeni birlikleri mevzilerine oldukça uzak olan ve Azerbaycan Halk Cephesinin kontrolünde bulunan Ağdam yakınlarında kurşunlanır. Azerbaycanlıların Hocalıdan uzakta, bir Azeri şehri yakınlarında kurşunlanması, o da güya Ermeniler tarafından, ilk bakışta tuhaf da gelse, kurşunlama bir gerçekti. Buna ilişkin olarak o dönem Azerbaycan devlet başkanlığını yürüten A. Mutalibov sonunda itiraf etmek zorunda kaldı ve kurşunlamaya ilişkin dedi ki, “sivil halkın geçmesi için Ermeniler koridor açmışlardı, neden ateş açacaklardı ki?” (“Nezavisimaya gazeta”, 12 Nisan, 1992). Bu gerçeği birçok Azeri yetkililer, insan hakları savunucuları ve gazeteciler de teyit etmiştir (örneğin insan hakları savunucusu Arif Yunusof  açıklamasında: “...Hocalı saldırısı beklenilmeyen bir saldırı değildi”, demişti, “Oganyok” Dergisi, sayı 14-15, Hocalı köyü muhtarı Elman Mamedov da: “Biz sivil ahali için koridor açıldığını biliyorduk”, diye eklemiştir, “Bakinski Raboçi`den”,  “Ruskaya Mısl`ın” alıntısı, 03. 03. 1992). 

Mutalibov bu benzeri görülmemiş cürmün, muhalif Azerbaycan Ulusal Cephesinin sorumluluktan kaçınmak için iktidardan ayrılma maksadıyla ilişkili olduğunu, dolayısıyla suçu kendisine yüklemek için işlendiğini  düşünmektedir. “Novaya Vremya” dergisine verdiği reportajda Mutalibov 9 yıl önceki açıklamasını tekrarlamıştı: “Bu cinayeti bazılarının Azerbaycanda iktidar değişikliğine gidilmesi için işlediği açıktır”, 6 Mart, 2001).   

Çek gazeteci Yana Mazalova cürmü işleyenlere inat iki kez 28 Şubat ve 2 Martta olay mahalini ziyaret etmiştir. İkinci ziyareti sonrasında, geçen süre zarfında cesetlerin lekelenip, kirletildiğini gözlemlediğini belirtmişti. O bölge Azerbaycan Halk Cephesinin kontrolünde olup, Ermenilerin oraya erişmesi imkansızdı. Dahası da var, bu görüşü durumu yerinde araştırmak üzere Bakü`den olay yerine giden Çingiz Mustafayev «D-Press» Haber Ajansına verdiği reportajda teyit etmiştir. Ancak Mustafayev bağımsız soruşturma açmayı planladığını söyleyince, kendisine Ağdam`dan gitmesi tavsiye edilir. O daha sonra faili meçhul bir cinayete kurban gider. 

Maalesef Azerbaycan hükümetleri tamamen kendi hayal ürünü olan akla, mantığa sığmaz bu tür bahanelerle söz konusu olayı kullanarak, propagandaya alet edip, Ermenileri dünyevi tüm günahlarla itham etmeyi, suçlamayı sürdürmektedir. Birçok ülkede “Hocalı soykırımı” etkinlikleri düzenlenmekte, Ermeni karşıtı gösteri yürüyüşleri yapılmaktadır. Herşeye rağmen bu etkinlik ve yürüyüşlerin, tüm gerçeklerin su yüzüne çıkmış olması nedeniyle, çoğu kez karşı etki yarattıklarını da belitmek gerekir. Örneğin birkaç çocuğun cesedi üzerinde feryat figan eyleyen bir kadın fotografının, sunulduğu gibi Hocalı`da değil, Türkiyede, 1982 depreminde çekildiği, o kadının ise Kürt olduğu ve çocuklarının ölümüne ağladığı belirlenmiştir. Ayrıca cesetlerin yanında iskelet resimleri de mevcuttur, tabi cesetlerin birkaç günde iskeletlerin ortaya çıkma derecesinde çürümesi mümkünse. Guya “Ermeni vahşetini” sergilemek maksadıyla 1999 tarihli Balkanlardaki katliamlara, hatta Ermenistan Cumhuriyetinde Sovyet ordu birliklerinin Ermeni köylerine yapmış oldukları mezalime ait fotograflar dahi kullanılmaktadır. Bu söz konusu fotograflar Azerbaycan basınında boy boy yayınlanmakta, çeşitli etkinliklerde sergilenmekte, resmi sitelerde ve kitaplarda kullanılmaktadır. Bütün bu yapılanlar aslında ahlaksızlığın göstergesinden başka birşey olamaz.

Azerbaycan ordusu Mart ayının başlarında cephe boyunca geniş çaplı saldırıya geçti. Saldırının başlıca hedefi Martakert, Askeran ve Martuni ilçeleriydi. Saldırı amansız mücadele sonucunda durduruldu. Ayrıca DKC başkenti ile diğer şehirler gün boyu aralıksız bombalanmaktaydı. Nisan ayında irtibat hattındaki tüm sivil hedeflerin sürekli bombalanması, Azeri yönetiminin asıl hedefinin yerel halkı ve Ermenilere ait olan herşeyi ortadan kaldırmak olduğunu bir kez daha açıkça gözler önüne serdi.

Bu çatışmalara 4. Sovyet ordusunun Kirovabad`da konuşlanmış 23. tümeni subayları da katılmaktaydı. Stepanakert`e hakim bir tepede yer alan Şuşi, sürekli bombardımanın başlıca atış  noktası haline gelmişti. 7 Mayısta Azeri piyade birlikleri ve zırhlı araçlar, ME-24 helikopterlerinin desteğiyle, Stenapakertin güney-doğu istikametinde Karabağ öz savunma güçleri mevzilerine yeni saldırı operasyonları düzenlediler. 

Buna eş zamanlı olarak, Şuşi ve komşu Azeri mevzilerinden başkent Stepanakert “Grad” tipi yaklaşık 200 roketle vuruldu, tabi çok sayıda can kayıplarına, yangın ve maddi zarara sebep olarak. Alevler tren istasyonuna yayılmış, şehrin sivil binalarına ve evlere sıçramıştı. 

Bunun üzerine öz savunma birlikleri komutanlığı düşman atış noktalarını imha etme kararı aldı. 8 Mayıs sabahı öz savunma birlikleri Arkadi Ter-Tadevosyan komutasında karşı atağa geçip, Şuşi-Laçin yolunu kontrol altına aldılar. Öğleye doğru Azeri savunma hattı  Şuşi`de kuzeyden ve güneyden büyük ölçüde kırılmıştı. Çetin sokak savaşları sonrasında, akşama doğru Ermeni güçleri şehir merkezini ele geçirdiler. 9 Mayısta Şuşi tamamen düşman elinden kurtarıldı. Askeri gözlemcilerin alınamaz, diye niteledikleri Şuşi gibi son derece müstahkem bir kalenin alınması, aslında tam bir kahramanlık destanıydı, özellikle de Azerilerin önemli sayı ve silah üstünlüğü göz önüne alındığında. 

                         Şuşi`nin kurtalışı.     Fotograflar M. Şahbazyan`in                                       
Azeriler Şuşi`deki Ghazançetsots Surp Amenaprkiç Ermeni kilisesini tahrip edip, kirletmenin yanısıra, büyük bir kısmını da Ermeniler kendi kiliselerine saldırmaz, diye silah deposu yaptılar. 

9 Mayıs DKC savunma ordusunun kuruluş günü olarak Dağlık Karabağ`da resmen kutlanmaktadır.  

Bugün Şuşi 2020 tarihindeki savaş soucunda işgal edilmiş durumdadır. 

Kurtarılmış Şuşi`de   Fotograflar Hakob Berberyan`in  

Vatan Savunması

Savunma (Öz Savunma) Komitesi, geçici idari kurum olarak, DKC Bakanlar Kurulu bünyesinde 26 Mart 1992 yılında kuruldu. Bakanlar Kuruluna dair kanunun 26. fıkrasına göre askeri bu Komite savunma faaliyetlerinin yönetiminden sorumlu olup, Cumhuriyetin güvenliği ve savunması için gerekli önlemleri zamanında almakla yetkilidir. Kurumun başkanlığına Serj Sargsyan getirilmiş, o da Komitenin yapısını belirleyip, tüzüğünü hazırlamıştır. Komite Yüksek Şura ve Bakanlar kurulunun kararlarını icra ederken, 1992-93 yıllarında gönüllü öz savunma gruplarını konsolide etme, orduya silah ve mühimmat sağlama, cephe gerisideki sorunlara çözüm bulma gibi konularda etkin faaliyetlerde bulunmuş, ayrıca düzenli ordunun yapısal birimlerini oluşturmuş, askeri operasyonların planlamasına ve gerçekleştirilmesine etkin katılımlarda bulunmuştur. Ayrıca Komite “Askeri Bületen” gazetesini de yayımlamıştır. Komitenin faaliyeti 1993 yılının 10 Kasımına, yani Devlet Savunma Komitesi başkanının kararıyla Savunma ordusu kuruluncaya dek sürmüştür.

Devlet Savunma Komitesi

DKC`de üst düzey olağanüstü yönetim birimiydi, Dağlık Karabağ kurtuluş savaşları boyunca icra komitesi ile olağanüstü durumu yönetme yetkileriyle donatılmıştı. Bu komite 15 Ağustos, 1992`de “DKC`nin devlet bağımsızlığı esaslarına dair” kanun uyarınca kurulmuştu. Komite başkanlığına Robert Koçaryan getirilmişti. Devlet Savunma Komitesi DKC`nin maddi ve askeri kapasitesini belirliyor, öz savunma güçlerinin siyasi ve askeri stratejisini hazırlayıp, yapısını güçlendiriyor, Komiteye atamalar yapıyor ve ateşkes ilanı ile anlaşmazığın çözüm müzakerelerini yönetiyordu. 

Savunma ordusu

 Devlet Savunma Komitesi başkanının 10 Kasım 1993 tarihli 323 sayılı kararıyla, mevcut öz savunma güçlerini güçlendirme ve bu güçleri modern ordu konumuna getirme amacıyla kurulmuştur. Söz konusu güçler ülkenin farklı yerlerinde faaliyet gösteren gönüllü milislerden oluşmuş ve DKC Yüksek Şurasının 24 Şubat 1992`de aldığı kararla resmi statü elde etmişlerdi. Savunma Ordusunun kuruluşu 4 aşamadan geçmiştir.

1988-24.02.1992

Bu aşamada başlıca sorun sınır bölgelerindeki yerleşim birimlerinin güvenliğini  sağlamak olmuştu. Sorunun çözümü yerli halkın oluşturduğu gönüllü gruplar tarafından sağlanıyor, gerekli durumlarda kendilerinin yardımına şehirlerden, aynı ilkelerle oluşturulan gönüllüler grubu koşuyordu. Bu gruplar gizlilik esasına göre toplanıyordu, zira Sovyet kanunları buna izin vermiyordu. Geniş çaplı Azeri saldırısından ve “Halka” operasyonu neticesinde baş gösteren yerleşim birimlerinin boşaltılmasından sonra, gönüllü grupları sistematize etme gereği duyuldu. Bunun üzerine Ulusal Konsey Öz Savunma Komitesi ile Karatgahını kurdu. SSCB işiçişleri bakanlığı güçlerinin bölgeden ayrılmasına müeakip, Ermenilere saldırılar yoğunluk kazandı. Ama yine de bu aşamada Birçok yerlerde zaferler kazanılıyor, çok sayıda yerleşim birimi düşmandan kurtarılıyordu. 24 Şubat 1992`de öz savunma güçleri statü elde edip, resmiyet kazanınca, bir merkezden yönetilmeye başladılar. 

24.02.1992-14.08.1992

Bu aşama Hocalı ve Stepanakert hava alanının kurtarılmasıya başladı. Yüksek Şura 4 Mart 1992`de Arkadi Ter-Tadevosyan`ı (Komandos) Artsakh öz savunma güçlerininin komutanı atadı ve aynı gün Savunma Komitesi kurulup, başına Yüksek Şura başkanı Artur Mkrtçyan getirildi. Serj Sargsyanın başkanlığını yaptığı Savunma Komitesi, İcra komitesi kararıyla 26 Martta kuruldu. Bu aşamada en önemli gelişme Şuşi ve Laçin`in kurtarılması oldu. 9 Mayıs ileride Dağlık Karabağ silahlı kuvvetleri günü olarak, resmi bayram ilan edildi.

14. 08. 1992-Mart 1993

Bu aşamada altı savunma bölgeleri oluşturuldu ve bunların yapıları ile komutanları belirlenerek, birlikler yapısal düzenlemelere tabi tutuldu. Askeri, cephe gerisi ve siyasi kapasiteler gözde geçirildi ve bunları daha verimli kullanabilmek için 15 Ağustos 1992`de Devlet Savunma Komitesi oluşturularak, başına Robert Koçaryan getirildi. 1992`nin Ekim ayında Samvel Babayan öz savunma güçleri komutanı atandı. Bu girişimler cephelerde kırılıma yaşanmasını sağladı. Durumun iyileşmesine Vazgen Sargsjan`ın girişimiyle oluşturulan “Kartal ölümsüzler” gönüllü grupları büyük katkılarda bulundular. Savunma ordusu resmen 10 Kasım 1993`te kuruldu ve Samvel Babayan savunma bakanı ve ordu komutanı atandı.

1993 Mart-1994 Mayıs

Komuta merkezi büyük ölçüde iyileştirildi, daha doğrusu silah ve zırhlı araçların tamiri ve yenilenmesi yönünde önemli adımlar atıldı, cephe gerisinde güvenlik de sağlandı. Azeri birliklerin ilerlemelerine son verildi, hava savunma sistemlerinin devreye girmesi düşman hava kuvvetlerini Dağlık Karabağ hava sahasına serbestçe girme imkanından mahrum etti. Ayrıca DK çevresinde tampon bölge oluşturuldu.

Öz savunma ordusunun diğer misyonu, büyük önem arzeden Şuşi-Laçin- Zabukh yolunu açmasıydı, zira bu yol Cumhuriyetin ablukasına son vermekte, normal yaşama dönüşünü sağlamaktaydı. 18 Mayısta Karabağ Savunma ordusu Laçine girdi, böylece üç yıllık ablukayaı nihayet kaldırdı. 20 Mayısta yüzlerce ton insani yardım, besin, ilaç ve ilk gereksinim malzemesi Goris-Stepanakert yolu üzerinden, Laçin koridoruyla Stepanakerte ulaştırıldı. Şuşi-Laçin operasyonunun ardından çatışma bölgesinde gerilim bir hayli azalmış oldu.

Azerbaycanlılar geniş çaplı askeri operasyon hazırlığı içindeydiler, Haziranın 12`sinde Azeri güçleri cephenin kuzey-doğu, doğu ve güney-doğusundan saldırıya geçtiler. Azerbaycan askeri tüm gücünü 120 km. uzunluğundaki çatışma bölgelerinde yoğunlaştırmıştı. Çok sayıda Rus tankları, zırhlı araç ve toplar devreye sokuldu.

Bütün bunlara ilaveten çatışmalara DKC`de konuşlandırılmış eski 4. ordu birliklerinin katılımı da sağlandı. Zırhlı araç, “Grad” roketatarlar ve hava kuvvetleri sayesinde Azerbaycanlılar Şahumyan bölgesinin tamamını, Martakert ve Askeran bölgelerinin bir kısmını ele geçirmeyi başardılar. Saldırı neticesinde ulusal Azeri ordusu çok sayıda köyü yakıp yıktı, bunun sonucunda yaklaşık 40 bin kişi mülteci durumuna düştü. Bu feci durumu göz önünde bulunduran DKC Yüksek Şurası, olağanüstü durum ilan etmek mecburiyetinde kaldı. Buna paralel olarak ülkede kısmi seferberlik ilan edildi, yedek astsubaylar, ihtiyat birlikleri, 18-40 yaşındaki erkekler, yaşı 50`ye kadar subaylar askere çağırıldılar, kadınlar da özel hazırlık dönemi geçirdiler. Haziranın ilk günlerinde Azeri ordusu birkaç yönden dizelediği baskınlarla Martakert ilçe merkezi ile bazı köyleri almayı başardı. Artsakh topraklarının % 40`ı Azerbaycan ordusu tarafından işgal edilmişti ve ülke büyük bir tehdit altındaydı.  

 

1992 yazında Artsakh`ın durumu.Kaynak: Ermenistan, Tarih Atlası, Robert Hüsen

Askeri operasyonların akışını aksatmamak için Azerbaycan cumhurbaşkanı 11 Ağustos`ta bir kararneme imzaladı. Buna istineden 1991-92`de terhis olanlar tekrar askere çağırıldılar, askerlik hizmetinde olanların ise hizmet süreleri uzatıldı. 12 Ağustosta DKC Yüksek Şurası ülkede olağanüstü hal ilan etti. Robert Koçaryan başkanlığındaki bu Şura tüm yetkileri, insan ve maddi kaynakları elinde toplamak suretiyle işletmeleri, kuruluş ve örgütleri öncelikli olarak savaşa hazırladı. Diğer öncelik ise birbirinden bağımsız hareket eden öz savunma birliklerini faaliyetini genel komuta altında yürüten düzenli ordu bünyesinde birleştirmekti.

Aynı zamanda çetin çatışmalar da cephe boyunca, farklı istikamette sürmekteydi. Ağustos ayında Azerbaycan hava kuvvetleri sivil hedefleri bombalamayı sürdürüyor, Stepanakert ve çevre köylere 500 kg. bombalar yağdırıyordu. “Sıradan” bombardımandan insanlar  bodruma kaçarak korunabiliyorlardı, ya da özel siperlere sığınıyorlardı. Ancak 500 kilogramlık bombalara karşı sığınacak yer aramak anlamını yitirmişt, çünki bunlar en korunaklı sığınakları dahi tahrip etmekteydiler, geriye sadece şansın yaver gitmesi kalıyordu. Kısa bir süre sonra misket bombaları da devreye sokuldu, her ne kadar bunların sivillere karşı kullanımı uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış olsa da. Kullanımı yasaklanmış başka silahlar, örneğin isabet edince vücudu darmadağın eden, insan vücudunda mümkün olduğunca derin yaralar açan mermiler de kullanılıyordu. Martuni, Martakert ve Askeran bölgesi köyleri de bomların hedefi oldular. Azerbaycanlılar bombalarken herhangi bir ayrım yapmıyordu. Örneğin Taliş köyündeki 150 okul öğrencisi bombardımandan, köylerinin bombalanacağı haberini Azerbaycan radyosundan alıp öğrencilerini uyaran okul müdürü sayesinde kurtulurlar. Bu arada okul binası kısa bir süre sonra yerle bir edilir. 

Ekim ayının son günlerinde Azeri birlikleri Laçin koridorunu kapatmak için iki girişimde bulunurlar, ancak Ermeni güçlerince durdurul ve geri püskürtülürler. 19 Ekimde ise Karabağ birlikleri güney istikametinde karşı saldırıya geçer ve Kubatlı ilçesi idari sınırına kadar ilerleme sağlarlar. 

Kasım ayında DKC ordusunun karşı saldırısı sonucunda Tartar-Martakert-Kelbacar yolu kontrol altına alınır. Martakert cephesi de bir ay süren şiddetli çatışmalara sahne olur. Nihayet 1992 yılının sonlarında çatışmalar bütün cephelerde şiddetini kaybetmeye başlar.

İşgal edilmiş olan Şahumyan bölgesinde ise gerilla savaşları tüm hızıyla devam etmektedir.