Özgürlük Yolunda 1988-1991

Özgürlük Yolunda 1988-1991

1988

1988 yılı Dağlık Karabağ tarihinde bir dönüm noktası oldu. Sovyet Komünüst PartisiMerkezi Komitesi Genel Sektreteri Mihayil Gorbaçov`un ilan ettiği Yeniden Yapılanma, yani Perestroyka  SSCB`de sanki yönetim biçimini liberalleştiriyor, dolayısıyla geçmişte yapılan hataları telafi etme imkanı sağlıyor izlenimi yaratıyordu. Bu gelişme Dağlık Karabağ halkını ümitlendirmiş, sorunlarına demokratik çözüm getireceği ve sorunun uluslararsı huhkuk normlar çerçevesinde çözüleceği şeklinde algılanmıştı. Karabağlılar amaçlarına ulaşmak için faaliyetlerini yürürlükte olan kanunlar doğrultusunda, muhtemel çözüm yöntemlerine uygun olarak, seçilmiş temsilcileri aracılığıyla meşru yönetim kurumları çerçevesinde sürdürme kararlığındaydılar.

Karabağ halkının ulusal kurtuluş mücadelesinin bu aşaması 1987 yılının sonlarında, Dağlık Karabağda on binlerin sokaklara dökülmesi, DKÖB`nin Ermenistan ile birleştirilmesine dair dilekçenin imzalanmasıyla (imzalayanların sayısı  80 binde fazlaydı) başladı. Ardından onlar SSCB Komünist Partisi Merkezi Komitesi ile üst düzey devlet kurumlarına temsilciler gönderdiler. 

Artsakh`ın Ermenistan`a bağlanması talebiyle Ermenistan Sovyet Sosyalıst Cumhuriyeti ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi`nin birçok yerleşim birimlerinde mitingler 

                    Fotograflar Martin Şahbazyan`a aittir

20 Şubat 1988`de mitingleri, gösteriler ve Moskova`ya heyetlerin göderilmesinden sonra DKÖB Halk Delegeleri Bölge Şurası olağanüsü toplandı. Arzulanmayan herhangi bir kararla karşılaşmamak için oturumda Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezi Komitesi temsilcisi, Azerbaycan Komünist Partisi birinci sakreteri, DKÖB Bölge Şurası sekreteri, Bölgesel Şura İcra Kurulu başkanı hazır bulunur, ancak çıkacak kararı etkileyemedikleri için salonu terketmek zorunda kalırlar.

Oturumda 44 delege konuşma yapar. 112 delege Dağlık Karabağ`ı Azerbaycan`dan ayırıp, Ermenistan`a bağlamak talebiyle ASSC ve ESSC yüksek şuralarına başvuruda bulunurlar. Bölge Şurasınca alınan kararda: “ Dağlık Karabağ`ı Azerbaycan SSC`den ayırıp, Ermenistan SSC`ye devrinin sağlanması konusunda Azerbaycan ve Ermenistan yüksek şuralarının arabuluculuğuna dair  Halk Delegeleri DKÖB Şurası delegelerini dinleyen, konuşmaları müzakere eden Dağlık Karabağ Halk Delegeleri Bölgesel Şurasının 20. dönem olağanüstü oturumu, işbu KARARA varılmıştır: DKÖB emekçilerinin istekleri göz önünde bulundurularak, Azerbaycan SSC Yüksek Şurası ve Ermenistan SSC Yüksek Şurasından Dağlık Karabağ Ermeni halkının isteklerini anlayışla karşılamak suretiyle DKÖB`yi Azerbaycan SSC`den ayırıp, Ermenistan SSC`ye devredilmesi sorununa çözüm getirmesi, ayrıca SSCB Yüksek Şurası nezdinde girişiminde bulunarak,   DKÖB`yi Azerbaycan SSC`den alıp, Ermenistan SSC`ye devredilmesi sorununun pozitif çözümü için arabuluculuk yapmasının sağlanması talep edilmektedir”. Bu başvuruyu aynı içerikli 6 bölgesel başvurular izledi. Bununla beraber SSCB Komünist Partisi Merkezi Komitesi Politbürosu 21 Şubatta aldığı kararla başvuruyu “aşırı milliyetçi” olarak niteledi, sosyal-ekonomik ve kültürel girişimlerin soruna kapsamlı çözüm getireceğine karar verildi. Dağlık Karabağ Ermenileri alınan kararı şiddetle kaşı çıktılar.

Azerbaycan Komünist Partisi yöneticileri, SSCB yöetiminin bu tutarsız yaklaşımından yaralanarak, bölgenin tarihini çarptırarak, basını kullanmak suretiyle ülkede milliyetçi bir yaygara kopardılar ve buna etnik çatışma süsü verdiler. Azerbaycan Komünist Partisi yöneticilerinden Asadov “100 bin silahlı Azerinin Dağlık Karabağa girebileceği”, tehdidinde bulundu. Şubatın 22`sinde DKÖB güneyinde yer alan Ağdam ilçesinden binlerce silahlı Azerbaycanlı “asayişi tesis etmek” için Stepanakert`e yürüdü. Bunun kanlı çatışmaya dönüşmesi güçlükle engellendi. 

Aslında şiddet eylemleri daha erken, 1987`de Çardaklı köyü Ermenilerinin köylerinden zorla sürülmesiyle başlamıştı. Oysa bu köy sayısız SSCB kahramanları ile İkinci Dünya Savaşının birçok ünlü komutanının, maraşal Hovhannes Bağramyan ve Hovhannes Babacanyan gibi, doğum yeriydi ve Sovyet yönetimi köyde onların heykelini dikmişti. Ancak bu durum Azerbaycanı caydırmak veya  Moskova`nın dikkatini barbarlığa çekmek için yeterli olmadı. 

1988 yılının 27-29 Şubatında (Dağlık karabağ`dan yüzlerce km. uzaklıktaki) Azeri şehri Sumgayit`te Azerbaycan`ın kitlesel Ermeni katliamları düzenleme politikası resmen yürürlüğe konuldu. Amaç Dağlık Karabağ sorununa adil çözüm bulunmasını engellemekti. Sumgayit katliamları aslında Ermenilere karşı planlı bir şekilde gerçekleştirilen açık bir Soykırımdı.Fabrika ve çeşitli kurum ile kuruluşların yöneticileri çalışanlarını, yerel yönetim başkanlarının da söz aldıkları Ermeni karşıtı gösterilere katılmaya açıkça teşvik etmekteydiler. 27 Şubatta yapılan “açık hava toplantısı” sonrasında Komünist Partisi Sumgayit il başkanı Müslimzade  ulusal Azeri bayrağını göndere çekip, geleyana gelmiş azgın güruhu şahsen şehre yönlendirmişti. Bunu izleyen üç gün boyunca onlarca Ermeni hunharca katledildi, birçoğu insanlık dışı işkencelere tabi tutularak. Yüzlercesi yaralandı, çok sayıda cinsel istismar eylemleri gerçekeleştirildi, aşırı şiddetin ve tacizin kurbanı oldu. Bu arada 18 bin insan da mülteci durumuna düştü. (Bak. Pogrom bölümü).   

Bütün olumsuzluklara rağmen, Azerbaycan`ın tehdit ve şiddet politikası Artsakh Ermenilerini heflerinden geri durduramadı. Halkın ve idarecilerin kararlılığı DKÖB Komünist Partisi lideri Henrik Poğosyan`ın Dağlık Karabağın Azerbaycandan ayrılmasına ilişkin açıklamasıyla bir kez daha kanıtlandı. Ulusal hareket kapsamında  mücadeleyi koordine etmek amacıyla Arkadi Manuçaryan başkanlığında devlet kuruluşu olmayan, sivil “Krunk” Komitesi kuruldu. 

Eylülde DKÖB`de sıkı yönetim ilan edildi. Aralık 1988 ve 1989`un Ocak ayında Ermenistan`da Karabağ kurtuluş Hareketini yöneten “Karabağ” Komitesi üyelerinin tamamı tutuklanıp, çeşitli hapisanelere atılmak üzere Moskova`ya gönderildi.

 

1989 

Durumun vehametini kavrayan SSCB merkezi yönetimi, 12 Ocak 1989`da DKÖB`de özel bir idari birim, DKÖB Özel Yönetim Komitesini oluşturdu. Bu komitenin başına Sovyet Komünist Partisi Merkezi Komitesi üst düzey bürokratlarından Arkadi Volski getirildi. Böylece DKÖB`nin idaresi doğrudan, Bakü`yü devre dışı bırakmak kaydıyla,  Moskova`ya   geçti. Komünist Partisinin bölge teşkilatları ile Halk Delegeleri Bölge Şurasının faaliyetleri de durduruldu. Ancak bölgede gerginliğin artmasını önlemek amacıyla kurulan Komite bu görevi yerine getirmekte yetersiz kaldı. Bunu fırsat bilen ASSC yöneticileri, Komiteyi saf dışı bırakarak, Dağlık Karabağ`da şiddet eylemlerini sürdürdü.

DKÖB`de parti teşkilatları ile idari kurumları devre dışı bırakmak, aynı zamanda faaliyetlerini kısıtlayıcı bir takım önlemler almakla, Dağlık Karabağ halkının hakları aslında  ihlal edilmekteydi. Durum böyle iken halk temsilcilerini seçmek amacıyla Dağlık Karabağda Halk Temsilciler Asamblesi oluşturuldu. 16 Ağustosta toplanan bu Asamble Azerbaycan halkına bir çağrıda bulunarak, Ermenilerle Azerbaycanlılar arasındaki uçurumun giderek derinleşmesinden ve bunun etnik düşmanlığa dönüşmesinden  duyulan rahatsızlığını belirtmişti. Aynı zamanda her iki tarafın temel haklarına karşıklı olarak saygı duyulması çağrısı da yapılmıştı. Taraflar arasında barışın sağlanması için Asamble özel bölge komutanı, Sovyet ordusu subay ve askerlerine, içişleri bakanlığına bağlı birliklerin temsilcilerine işbirliği önerisinde bulundu. DKÖB Halk Delegeleri Bölge Şurasının 20 Şubat 1988 tarihli oturumunda alınan kararları uygulamak amacıyla SSCB halk delegesi V. Grigoryan başkanlığında bir Ulusal Konsey oluşturdu.  

Buna cevaben Bakü DKÖB`nin yanısıra Ermenistan`a da abluka uygulamaya başladı ki, bu uygulama daha önce Sovyetler Birliğinde hiç görülmemişti. Böylece Dağlık Karabağ dış dünyadan tamamen tecrit edildi, ithal edilen tüm ürün ve malın alıcıya ulaşması için Azerbaycan`dan geçmesi gerekiyordu. Bunun üzerine besin, yakıt, inşaat malzemeleri, hatta ilk ihtiyaç malzemelerinin bile Dağlık Karabağa girişi durduruldu, bunun sonucunda büyük işletmelerin, transport ve tarım araçlarının faaliyetleri durdu, yerel tarım ürünleri ise ihraç edilemez duruma geldi. 

Durum Artsakh`ın Ermenilerle meskun, fakat Dağlık karabağ dışında bırakılmış olan Şahumyan bölgesinde daha da vahimdi. Bakü yönetimi Şahumyan bölgesinde tenkil müfrezelerinin faaliyetlerini artırdı, böylece yerel sivil Ermeniler katledilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. İmha tehlikesini bertaraf etmek amacıyla Şahumyan bölgesi Halk Delegeleri Şurası olağanüstü oturum düzenleyip, Şahumyan bölgesinin Dağlık Karabağ Özerk Bölgesine dahil edilmesini kararlaştırdı.

Bölgeyi korumak için yeterli imkanlara sahip olmayan Dağlık Karabağ yönetimi defalarca SSSB merkezi yönetimine baş vuruda bulunmasına rağmen, bu merkezi yönetim kanı durdurmaya yönelik herhangi bir önlem almaktan ısrarla kaçındı. Ermeni sivil halkın güvenliğini sağlamak amacıyla, Dağlık karabağ Ulusal Konseyi Başkanlığı BM Güvenlik Konseyine baş vurdu. Ancak bu başvuru da yanıtsız kaldı. Dahası da var, SSCB Yüksek Şurası Kasım 28`de Dağlık Karabağın güç kullanarak da olsa Azerbaycan hakimiyetinde kalmayı sürdüreceğini onaylayan bir karar aldı. Ardından SSCB Yüksek Şurası Başkanlığı DKÖB`de oluşturulan Özel Yönetim Komitesini feshedip, yerine DKÖB  Cumhuriyet Organize Komitesi oluşturarak, başına da Azerbaycan Komünist Partisi ikinci sekreteri R.Polyaniçko`yu getirdi, ancak Komitenin hedefi, yetkileri ve hakimiyet sınırları belirsizdi. Her şeye rağmen Moskova`nın DKÖB`yi Azerbaycana geri iade etme girişimleri boş çıktı, zira bu karar Artsakh Ermenileri tarafından reddedildi. Bunun üzerine SSCB içişleri bakanlığı ile ordu birliklerinin desteğiyle Dağlık Karabağ ile çevre bölgeleri güç kullanarak Ermenilerden arındırma eylemlerine girişildi.

1 Aralık 1989`da Ermenista Yüksek Şurası ile Karabağ Ulusal Konseyinin müşterek oturumu toplandı ve bu toplantıda “halkların kendi kaderini belirleme ilkesi ile Ermeni halkının zoraki bölünmüş iki kesimini yeniden bir araya getirme ilkeleri” temelinde oybirliğiyle, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde son derece adil Dağlık Karabağın yeniden Ermenistan ile birleşmesi kararı alındı. Bu karara cevap olarak, Azerbacan ülkede aşırı güç kullanmak suretiyle yeni bir şiddet dalgasının yayılmasını körükledi. 

1990

Merkezi yönetimin Ermeni katliamlarına müdahele etmeyeceğinden, bunları engelemeyeceğinden emin olan ve muhalif bir siyasi parti gibi sahe alan Azerbaycan Halk Cephesi, 1989`da Şahumyan ve Hanlar ilçelerinin Ermeni köylerine silahlı saldırılar düzenledi. Böylece Ermenistan ile Azerbaycan sınırları boyunca askeri faaliyetler başladı.

Mevcut durumu gözönünde bulunduran SSCB Yüksek Şurası Başkanlığı Dağlık Karabağ`da, Azerbaycan`ın sınır bölgelerinde, Ermenistan`ın sınıra yakın  illerinde, Goris gibi, olağanüstü durum ilan etti. Sıkı yönetim komutanı karargahının yetkileri, üst düzey iktidar kademelerinin üstüne çıkarıldı, böylece yerel yönetim birimlerin idari faaliyetlerine fiilen son verildi. Ardından Dağlık Karabağ`da sıkı yönetim ilan edildi. Sıkı yönetim komutanlığının desteğini alan Azeri yönetimi daha da azdı, şiddet eylemlerine, etnik tasfiyelerle terör eylemlerine hız kazandırdı. Karabağ Davasının aktif katılımcıları kitlesel takibata maruz kalıyor, birçokları gözaltına alınarak, uydurma suçlamalarla keyfi tutuklamalara maruz bırakılıyordu.

Daha önce işledikleri suçlar cezasız kaldığı için Ocak 1990`da Azerbaycanlılar Azat, Getaşen, Manaşid köylerine saldırdılar. 

Azerbaycan özel polis güçleri ile Sovyet içişleri bakanlığına bağlı birliklerin her gün baş vurdukları yaygın şiddet eylemleri, göz altına almalar, tehdit ve baskılar, Dağlık Karabağda silahlı savunmayı zorunlu hale getirdi.

Azerbaycan özel polis birliklerinin 1990`daki baskı ve saldırılarına karşı koymak ve saldırılarını geri püskürtmek için oluşturulmuş nefsi müdafaa güçlerinin faaliyetlerini koordine etmek, onlara maddi, manevi ve silah yardımı sağlamak amacıyla “P” diye (yani savunma) tabir edilen öz savunma yeraltı komitesi kuruldu. 

Dağlık Karabağ Cumhuriyetinde bağımsızlık ilan ıKaynak: Haritacılık ve Geodeziya Merkezi

1991

Azerbaycan`ın başkenti Bakü`de Ocak 1991`de tetiklenen Ermeni katliamları, etnik arındırma politikasının bir devamıydı. Bunun sonucunda yüzlerce Ermeni hunharca katledildi, bunu yeni bir göç dalgası izledi. Sumgayit katliamlarındaki gaddarlık, Bakü`de de aynen uygulandı, insanlar sağ sağ yakılıyor, kesici aletlerle delik deşik ediliyor, ölüm derecesinde dövülüyordu.

2 Eylül 1991`de Dağlık Karabağ Halk delegeleri ile Şahumyan ilçe Şuraları müşterek bir toplantı düzenlediler, bu toplantıda DKÖB ile Şahumyan ilçelerinde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ilan edildi. Bu ilan kararı 3 Nisan 1990`da kabul edilen Sovyet Cumhuriyetlerinin SSCB`den ayrılmalarına ilişkin kanun doğrultusunda alınmıştı. Söz konusu kanun SSCB`den ayrılmaları durumunda, ulusal özerk bölgelere, hukuki satatülerine dair bağımsız karar alma ve bu sürecin evrelerini belirleme hakkı tanıyordu. 

Yürürlükteki hukuki  bütün normlara karşın, o zaman zarfında (Kasım 1991`de) Azerbaycan Yüksek Şurası “Azerbaycan Cumhuriyeti sınırlarında yer alan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesinin feshedilmesine dair” bir kanunu kabul etti. SSCB`de Anayasa Denetleme Komitesi bu kararı Anayasaya karşı olarak niteledi. 

Sovyetler Birliğinin dağılmasının resmiyet kazanmasından birkaç gün önce, 10 Aralık 1991`de Dağlık Karabağ halkı, yapılan halk oylamasıyla Dağlık Karabağ Cumhuriyeti`nin ilanını ezici çoğunlukla teyit etti. Bu girişim tamamen uluslararsı hukuk normları ile SSCB kanunlarına ve bunların ruhuna uygundu. Böylece eski SSCB topraklarında iki eşit devlet birimi, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti kurulmuş oldu.  

Daha sonra yapılan ilk parlamento seçimlerini, ilk hükümetin kurulması izledi. Dağlık Karabağ Cumhuriyetinin bağımsız hükümeti icraatlarına dış dünyadan tamamen tecrit edilmiş olarak, Azerbaycan`ın tertiplediği şiddet eylemlerine, on binlerce  kayıplara ve muazzam maddi zarara neden olan savaş şartlarında başladı. 

Dağlık Karabağ`ın bağımsızlığına hukuki bir bakış açısı

Hukuki açıdan Artsakh`ın bağımsızlığı itiraza mahal vermeyecek derecede kusursuzdu. Artsakh, haklarından yararlanmak için mevcut hukuki mekanizmaları kullanmış ve tüm girişimlerini yürürlükte olan Sovyet kanunları çerçevesinde yapmıştır. 

Hem Azerbaycan, hem de Dağlık Karabağ bağımsızlıklarına Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine kavuşmuş, hukuki aynı araçlar ve mevzuattan yararlanmışlardır. Ve Artsakh bağımsız Azerbaycan`ın sınırlarına hiçbir zaman dahil olmamıştır. Ayrıca Artsakh (Karabağ) Rus İmparatorluğuna bağlanırken, Azerbaycan diye bir devlet ortada yoktu, ne de “Azeriler” veya “Azerbaycanlı” denilen bir halk mevcuttu.

Artsakh Azerbaycan sınırlarına dahil edilirken, burası Rus İmparatorluğuna tabi diğer topraklar gibi, zaten Bolşevik hakimiyetine geçmişti. Dolayısıyla Azerbaycan`ın SSCB`den ayrılıp, bağımsızlığını ilan etmesiyle, Karabağ da kendi bağımsızlığını ilan etti. “Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığının yeniden tesisine dair” beyannamede (bu belge, 1995`te kabul edilen ve 2002`de ise eklemeyle yeniden düzenlenen Azerbaycan anayasasında aynen yer almaktadır), Azerbaycan`ın 1918-1920 yıllarındaki Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin varisi olduğu resmen ilan edilmektedir. 

Bilindiği üzere Karabağ ise 1918-20 yıllarındaki Azerbaycan Cumhuriyeti sınırlarına kati surette dahil olmamıştır. Karabağ ile Nakhicevan Azerbaycan hakimiyetine geçtiğinde bu devlet Sovyet Sosyalist bir Cumhuriyetti. Aslında 1991`de Azerbaycan Cumhuriyetinin 1918-1920 yıllarındaki Azerbaycan Demokratik veya Halk Cumhuriyetinin varisi oluğuna dair yapılan resmi açıklama, hukuki bir belge olarak, Azerbaycanın Dağlık Karabağa yönelik ileri sürdüğü hak iddialarının tümünü çürütmek için yeterlidir. Ancak her ne pahasına olursa olsun, Karabağı kendine bağlamaya yeltenen Azerbaycan için hak, hukuk kavramları  herhangi bir önem taşımamaktadır, ne tarihin önemi vardır.