Azerbaycan`ın Artsakh`a Karşı Beslediği Garezin Niteliği

Azerbaycan`ın Artsakh`a Karşı Beslediği Garezin Niteliği

20. asrın başlarında İran`ın Erdebil, Doğu Atrpatakan ve Batı Atrpatakan bölgeleri Persiya`nın Atrpatakan Eyaleti olarak bilinmekteydi. Burası Araks Irmağının güneyine serpilmişti. Ve bu Atrpatakan eski çağlarda Medya, diye tarif edilirdi.

Şimdiki Azerbaycan Cumhuriyeti Araks Irmağının kuzeyinde ve Kafkas Dağlarının güneyinde yer alan toprakları kapsamakta olup, bir zamanların Ağvank`ını veya Kafkas Albanya`sını (Farsça ve Arapça Arran) da içermektedir. Ağvank halkı Hristiyandı, bugünki Albanya veya Albanyalılarla herhangi bir ilişkileri yoktur ve varlıklarını en eski çağlardan Ortaçağa kadar bu bölgede sürdürmüşlerdir. Arran/Kafkas Albanyası /, Ağvank Büyük Hayk`ın, yani Hayk`ın ülkesi Ermenistan`ın Artsakh ve Utik eyaletleri ile Syunik Eyaletinin bir kısmına komşuydu, toplu olarak Ermenilerin Doğu tarafları diye tabir ediliyordu. O dönemde Ermeni kültür ve uygarlığı Kafkas Albanlarını, Ağvanklıları büyük ölçüde etkilemiştir.

20. asrın başlarında Osmanlı Türkiyesini iktidardaki militarist İttihat ve Terakki Cemiyeti (sonradan Fırkası) yönetiyordu ve Transkafkasya`da (Güney Kafkasya) Panislamist Birliği oluşturma maksadı güdüyordu. Bu amaca ulaşmak için 1911 yılında Bakü`de Musavat Müslüman Demokrat Fırkası`ı oluşturuldu, 1917`de bu fırka Türk Edemi-Merkeziyyet Fırkası ile birleşti ve “Türk Edemi-Merkeziyyet Fırkası Musavat” adını aldı, ancak zamanla parti isminin kısaltılıp, Musavat olarak kullanılmasını kararlaştırıldı. Bolşevik İhtilali sonrasında Rus İmparatorluğu açık vermeye başlayınca Araks`ın kuzeyindeki topraklar bağımsızlaştı. Her ne kadar bu yöre çeşitli göçebe boy ve milli azınlıklarla meskun olsa da, bunlar topluca Türk veya Tatar adını taşımakta ve bağımsızlığını henüz elde etmiş ülkeyi Doğu ve Güney Kafkasya olarak adlandırmaya gayret etmekteydiler, ancak Musavat Fırkası ağırlığını ortaya koydu, böylece ülke Azerbaycan adını aldı. Oysa yaklaşık iki bin yıl İran`a ait olan ve Araks`ın güneyine uzanan bölgeler için kullanılan bu isimle şimdi bölge dışından yeni bir devlet türemişti. Gerçi bu gelişme İran çevrelerini şaşırtmıştı, ancak bu çevreler sadece diplomatik demarşla yetindiler ve buna ilişikin ciddi adımlar atmaktan kaçındılar. Ülkenin “Adrbecan” diye adlandırılması, tabiata öylesine aykırıydı ki, ülke halkı daha uzun yıllar Tatar veya Türk diye adlandırmaktaydı ve bu durum 1936 yılına, Azerbaycanlı veya Azeri terimleri devreye sokulana kadar sürdü. Böylece ülkede ikamet eden insanlar yerleştikleri yerin adıyla anılmaya başladılar, halbuki genelde sıkça bunun aksine raslanmaktadır. 

“Azeriler” en kısa zamanda kendilerine tarih uydurmaya koyuldular. Ayrıca Arap, Türk ve Moğol istilaları sonrasında İslami kültür eserlerini sahiplenmekbir hayli kolaydı, buna karşın Ermeniler ya da Albanlar tarafından inşa edilen ve ülkede çok daha yaygın olan Hristiyan kültür mirasına sahip çıkmak ise bir o kadar zord. Bu durumu Azerbaycan yönetimleri daha ilk günden kabullenemediklerinden, hemen işe koyuldular ve ülkedeki zengin kültür mirasının atalarına ait olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Bu karmaşık misyon iki aşamalı “kanıtlar” sisteminin yürürlüğe konulmasıyla gerçekleştiriliyordu: 1- Kendileri Kafkas Albanlarının varisleridir. 2-Hristiyan kültür mirası eserlerinin tamamı Ermeni değil, Alban eserleridir.

Sanırım burada devletin politik propaganda aygıtlarının nasıl devreye sokulduğuna, “araştırmalar” yazmak suretiyle mevcut olmayanı “bilimsel” olarak kanıtlamaya yönelik çalışmalara değinmek lüzumsuz olsa gerek. Ancak biçimsel mantık dahi “antik Azerbaycan kültürü, mimarisi ve tarihi ” kavramlarının mantıksızlığına işaret etmektedir. Azerbaycan bir ülke olarak 1918`den itibaren var olmaya başlamış, bu adla ilişkili her şey İran`ın Atrpatakan Eyaleti ile bağlantılıdır, Araks Irmağının güneyi ile Azerbayan Cumhuriyeti`nin bulunduğu topraklarla değil.

İnsanlık bugüne dek devletlerin coğrafi konumunu gösteren haritacılıktan, yani kartografiden daha etkin bir araç icat edememiştir. Farklı kıtalarda faaliyet gösteren kütüphane ve şahsi kolleksiyonlarda Güney Kafkas devletlerinin sınırlarını gösteren haritacılığın daha ilk günlerinde çizilmiş  sayısız haritaları mevcuttur. 

Sitemizin çeşitli sayfalarında yer verdiğimiz Robert Hüseyn`nin haritaları, bölgenin tarihi sınırlarının zamanın haritacılarınca nasıl görüldüğüne dair yeterli bilgi vermektedirler. Onlar herhangi bir kuşku veya yanılgıya mahal bırakmamaktalar. Daha erken tarihte hazırlanan haritalar da günümüz bölge devletlerinin coğrafi konumları hakkında bizi yine bilgilendirmekteler.  

Ermenistan, Azerbaycan ve Arran (Ağvank) haritası, hazırlayan İbn Havkal. Kopyası İstanbul Topkapı Müzesinde muhafaza edilen “Süretü`l-arz” kitabındadır. Bu ve diğer iki haritayı bize “Güney Kafkasya Ülkelerinin Ortaçağ Haritaları” kitabı ile daha birçok kitabın yazarı Ruben Galiçyan tasis etmiştir.

 

Başlıca yerler  Ermenistan şehirleriAzerbaycan şehirleri  Ağvank şehirleri 
A     Ermenistan1.    Başkent Dvin10.  Başkent Erdebil20.  Başkent Berdea
B    Azerbaycan2.    Nakhicevan11.  Caberan21.  Şamhor 
C   Ağvank3.    Berkir12.  Khunc 22. Kabala
D    Araks Irmağı   (mavi)4.    Arciş  (Erciş)13. Zincan23.  Tiflis 
E     Kura Nehri (mavi)5.    Khlat (Ahlat) 14.  Urmiye 24.  Şamakh
F     Salaban Dağı (kestane)6.   Bitlis  15.  Tebriz25.  Şirvan
G    Ararat Dağı (kestane)7.    Arzan16.  Marağa26.  Şabaran
H    Khlat Gölü (Van- yeşil)8.    Meyyakarikin17.  Marand 27.  Bab-el-Abvab (Derbent)
J      Urmiye Gölü  (yeşil)9.    Van yöresi 18.  Barzand  28.  Şeki 
  19.  Varzakan  
                                Ptolemaios`un “Büyük Hayk, Ağvank, İberia ve Kolhis Haritası”başlıklı Güney Kafkasya AtlasıPtolemaios`un 1482 tarihli “Coğrafya`sından” yapılan bu alıntı R. Galiçyan`ın London, I. B. Tauris, 2004`te basılan ve “Ermenistan`ın Tarihi Haritaları” başlığıyla yayımladığı kitabından alınmıştır.
Senks`in 1742 tarihli Hazar Denizi haritasından bir bölüm.

Harita Adrbaycan`ı  ( Azerbaycan kavuniçi), yerel çeşitli hanlıkları (yeşil), Ermenistan`ı (sarı) ve Gürcistan`ı (kırmızı) vermektedir. Günümüzde Azerbaycan Cumhuriyeti olarak bilinen ülke, eski hanlıklardan Dağıstan`ı, Derbent`i, Gence ve Şirvan`ı (hepsi yeşil) içermektedir. Azerbaycan (kavuniçi) Araks Irmağının güneyinde, İran sınırları içinde verilmekte.

Bunlar bölge haritalarının sadece birkaç örneğini teşkil etmektedir. Aynı zamanda tarihin çeşitli dönemlerinde Ermenistan`ın, Ağvank ve Azerbaycan`ın sınırlarının nasıl oluştuğu konusunda bizleri de aydınlatmaktalar. Daha kapsamlı seçkin haritaları Ruben Galiçyan`ın “Güney Kafkas Devletlerinin Ortaçağ Haritaları” kitabında bulmak mümkündür. 

Galiçyan “Uydurma Tarih: Azerbaycan Ermenistan. Tahrifler ve Gerçekler” kitabında Azerbaycan`ın Ermeni kültürünü pervasızca sahiplenmesinin belirgin bir örneğini teşhir etmektedir. Kendisi aynı zamanda tahrif konusunda bir hayli uzmanlaşan ve ulusumuzun dünyaca ünlü haçkarını  “haçdaş” yapan bir Azeri yazardan bahsetmektedir. Azerbaycanlı bu muhterem “uzman” bunu yaparken, kavramın Ermenice  “haç” kökünü olduğu gibi korumuş,  ancak yine Ermenice olan “kar” (taş)  kelimesini aynı anlamı taşıyan Türk kökenli  “daş” kelimesiyle değiştirmiştir.

Bu açıdan Kasım 2010`da haçkarların Azerbaycan yönetiminin tüm engelleme çabalarına rağmen UNESCO tarafından Somut olmayan kültürel miras litesine alınması hiç tesadüfi değildir. Azeriler bu sefer de haçkarın ulusal azınlık Udi`lerin milli kültürüne ait olduğunu iddia etmeye başlamışlardı ki, bunlar az sayıda (yaklaşık 4 000 ile 10 000 kadar) Azerbaycanda yaşamaktalar. Burada amaç UNESCO üyesi devletlerin malumu olan Ermeni ulusal kültür varlıklarının tanınmasını tüm imkanlarla engellemekti. Ama nafile, çünki UNESCO haçkarı insanlık için değerli Ermeni kültür varlığı olarak tanıma kararı aldı. Yalnız bunların dengesizliklerine de bir anlam veremiyoruz, madem haçkar iddia edildiği gibi Azeri veya Alban kültür varlığıydı, o halde Azeriler neden Nakhicevan`da bulunan eşi benzeri olmayan binlerce haçkarı büyük bir zevkle yok ettiler ! 

Ermeni Haçkar Kültürü ve İnsanlık Kültürel Mirası olarak Haçkar sembolü

UNESCO Somut olmayan kültürel miras komisyonu sadece Somut olmayan kültürel mirası koruma  sözleşmesi çerçevesinde faaliyet gösteren hükümetlerarası komisyon olarak, Ermeni haçkarlarının sembolik ve ustalık açısından temsili listede belirlenmiş kriteri karşılamakta olduğu ve Ermeni haçkarlarının hazırlanışındaki ustalığın simgesel özelliği göz önünde bulundurularak, bunların temsili somut olmayan kültürel miras listesine alınmalarını kararlaştırmıştır (17 Kasım 2010).

Sanahin`den bir haçkar

Haçkarlar birer açık hava abideleridir ve Ermeni ustalar Ermenistan veya Diaspora`da yapım malzemesi olarak taş kullanmaktalar. Bunlar ibadet mekanı görevi yaparken dünyevi ve ilahiler arasında iletişimi sağlamanın yanısıra, mezar taşı olarak da kullanılmaktadır. Genellikle haçkarın merkezine haç bulunmakta olup, bitkisel ve geometrik motivler, insan ve havvan figürleriyle bezenmiş güneş veya sonsuzluk tekerleği simgeleri üzerine  nakşedilmektedir. Haçkarlar kilise ayinleriyle yerleştirilmekte, kutsandıktan sonra semavi güç kazanıp, insanları korumak, onlara yardımcı olmak, zafer bahşetmek, uzun ömür vermek, anısını muteber kılmak ve ruhunun kurtuluşuna aracı olmak gibi ...Ermenistanda mevcut yaklaşık 50 bin haçkarın her biri kendine özgü nakışlarla bezenmiş olup, birbirinin benzeri iki haçkar dahi bulunmamaktadır.

Haçkarlar genel olarak ayrı ayrı yerleştirilmektedir ve dikdörtgendirler. Ancak kilise duvarları içinde veya manastırlar ve kutsal mekanları çevreleyen kayalıklar arasında yontulmuş haçkarlara da raslanmaktadır. Soyluların veya manastır rahiplerinin anıt mezarlarına yüksek kaide üzerine haçkarlar dikilmekteydi. 

Nakhicevan`da Barbarlık

2005 yılında Ortaçağ Ermeni mezarlığında kültürel eser ve binlerce değerli haçkarların bir çırpıda tahrip edilmesi, bundan önce gerçekleştirilen SSCB`nin dağılmasının hemen akabinde çok sayıda haçkarın gerçi ağır ağır, ama sistematik bir şekilde imhası, açık bir barbarlık göstergesidir. Bu vahşet uluslararsı camianın dikkatini çekmiş, 2006`da UNESCO, 2008`de ise Avrupa Birliği kurumları tarafından kınanmış ve bunlar olanları yerinde incelemek için olay mahalline tetkik heyeti göndermek için izin talebinde bulunmuşlardı. AB bunu bile, gereksz bularak kınamış, Avrupa Konseyi ise olay yerine tetkik heyeti gönderme kararı almıştı. Ancak ne bu kuruluşlara, ne de konuyla ilgilenen ülke diplomatlarına giriş izni verilmedi.   

1603-4 yıllarında İran hükümdarı Şah Abbas 300 bin Ermeniyi zoraki yerinden, yurdundan edip, Ermenistandan İrana sürdü, Nakhicevan nüfusunun büyük bir kısmını kaybetti. Oysa 1587-82 yıllarında , sadece Culfa şehrinde on bin insan yaşıyordu ve hepsi de Hristiyan. Nakhicevan ileriki yıllarda da tehcire tabi tutuldu, halbuki orada 20. yüzyılın başlarında 200`ü aşkın Ermeni kiliseleri, manastır ve şapelleri faaliyet göstermekteydi (cami sayısı ise sadece 6). Gerçi 70 yıllık Sovyet iktidarı döneminde Azerbaycan yönetimi Ermenilerin tamamına yakınını Nakhicevandan sürmüştü, fakat geriye çok sayıda Ermeni anıtları kalmıştı, iyi veya kötü durumda da olsalar. 

Nakhicevan`daki Ermeni meazarlığının haçkar-mezartaşları, fotograf Sovyetler Birliğinin dağılmasından önce kaydedilmiştir, daha sonra bunlar Azerbaycanlılar tarafından yok edildi.   Fotograf Zaven Sargsyan`a aittir
Nakhicevan`daki  Ermeni mezarlığının haçkar-mezar taşları, fotograf Sovyetler Birliğinin dağılmasından önce kaydedilmiştir, daha sonra bunlar Azerbaycanlılar tarafından yok edildi. Fotograf Zaven Sargsyan`a aittir
Nakhicevan`daki Ermeni mezarlığının haçkar-mezar taşları, fotograf Sovyetler Birliğinin dağılmasından önce kaydedilmiştir, daha sonra bunlar Azerbaycanlılar tarfından yok edildi.  Fotograf Zaven Sargsyan`a aittir

Ancak Ermeni anıtların imhasına yönelik on yıllar öncesinde başlatılan sessiz süreç, Sovyetler Birliğinin dağılması ve bölgede Azerilerin kendi hakimiyetlerini pekiştirmesiyle ivme kazandı. Böylece Ermeni anıtları, hatta mezarlıklar yer yüzünden tamamen silindi. Araks Irmağı kıyısında bulunan Nakhicevan`ın en büyük Ermeni mezarlığında 1648 yılında on binden fazla haçkar-mezar taşları var iken, bu sayı 1905`te beş bine gerilemişti. 1998`de mezar taşlarının planlı bir şekilde imhasına ilişkin bir program yürürlüğe konuldu ve bunlar paramparça edildi. Bu eylem Araks`ın karşı kıyısından İran tarafında da gözlenmiştir. Uluslararası Anıtlar ve Siteler Konseyi ICOMOS`un verilerine göre Azerbaycan 800 haçkar imha etmiştir (ayrıca bak., Steven Castle, Azerbaycan Ermeni kutsal mekanlarını yerle bir etmiştir, Independent, Londra, 30 Mayıs, 2006). Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve UNESCO`nun tepkisi üzerine bu vahşet gerçi durduruldu, ancak 2005`te güçlenmiş olarak yeniden başlatılmak kaydıyla. Geriye kalan haçkarlar paramparça edildi, kamyonlara yüklenerek ırmağa döküldü.

Azeri askerler haçkar-mezar taşlarını parçalayıp Araks Irmağına dökerken.
Azeri askerler haçkar-mezar taşlarını parçalayıp Araks Irmağına dökerken.
Asırlık Ermeni mezarlığının yerinde yapılan poligon

On yıllar boyu ders ve tarih kitapları, resmi yazışmalar ile çeşitli makaleler aracılığıyla yürütülen resmi propaganda ve tarihin tahrifi, toplumu öylesine etkilemişti ki, Azerbaycanlı nesiller bu asılsız, uydurma iddialara kanarak büyüdüler. 1991`de bağımsızlık ilanının başlangıç yıllarındaki kargaşa döneminden sonra Azerbaycan`a önemli ölçüde petrol gelirleri akmaya başladı ve bu sayede propagandaya yeni kaynaklar aktarıldı. İlkin genellikle hedef kitlesi olarak iç kamuoyu, bazen de Sovyet okurlarına hitap etmekle sınırlı kalan Bakü propagandası, şimdi artık uluslararası camiayı hedef almaya başladı. Devlet üstünde yaşadıkları toprakların ve topraklar üzerindeki kültürel mirasın güya daima kendilerine ait olduğuna ilişkin Azeri yalanlarını kanıtlama yolunda, elinden geleni ardına koymuyor, bu yolda hiç bir masrafı esirgemiyordu.  Tarihin tahrifine ilişkin sayısız kitap kaleme alınmış, internet yayınları ve sitelerinde bilinçli olarak yalan yanlış uyduruk “belgeler” devreye sokulmuştur. Her ne kadar bunlar temelden yoksun olsalar, bilimsel çevrelerde ve eğitimli insanlar arasında kabul görmeseler de, tahrifat içerikli olmalarına rağmen bilgisiz okurlar ve araştırmacılar arasında “gerçek bilgi” algısı yaratmaktadırlar.

Azeriler ideolojide tam anlamıyla mantık çelişkisi yaşamaktadır, bunlar bir yandan Orta Asya Türk boylarının kökünden geldiklerini iddia ederken, diğer yandan da Hristiyan olan Kafkas Albanlarının/Ağvanların varisi olduklarından bahsetmekteler. Gerçi bir ulus birden fazla köke sahip olabilir, ancak söz konusu temeller birbirinden öylesine farklı ve coğrafi açıdan birbirine o kadar yabancı olamazlar. Kaldı ki, Strabon gibi Antik Çağ tarihçileri Ağvank`tan bahsederken, burada o çağlarda 26 aşiretin yaşadığına işaret etmekteler, dolayısıyla Ağvank`a yapışıp kalmanın pek inandırıcı yaklaşım olmadığını söyleyebiliz, diye düşünmekteyiz. Konu kültürel mirasa gelince durum daha da karmaşık hal almaktadır, şöyle ki, eğer Hristiyan Albanlar 10. asra kadar İslamlaşmış veya etnik başka gruplarla karışmışlarsa, nasıl olmuş da ileriki asırlarda Hristiyan kilise, manasır inşa etmeye, haçkar dikmeye devam etmiş ve bunu günümüze dek sürdürmüşler.   

Londra Üniversitesinde yapılan DNA testleri üzerine yapılan araştırmalar bile Syunik ve Karabağ Ermenilerinin atalarının Taş Devrinden beri, yaklaşık 40 bin yıl aynı topraklarda yaşadıklarını kanıtlamaktadır (M. E. Weale, Yepiskoposyan L., Jager R.F. Hovhannisyan N., Khudoyan A., Burbasge-Hall O., Bradman N., Thomas M.G., “Armenian Y chromosome haplotypes reveal strong regional structure within a single ethno-national group” (Human Genetics, 2001) Vol. 109, 659-674). 

Bilindiği üzere 4. yüzyılda Hristiyanlığı kabul eden Ağvank, sonra bağımsızlığını kaybederek, 6. asırda İran Sasanileri`nin hakimiyetine geçmiştir. 10-12. asırlarda Ağvank`ın harita ve el yazmalardan silinmişti. 1106 yılından itibaren yöreye Ermeni Khaçen soyu hakim olmuş ve bu Ermeni kazası, Ermeni meliklerin Moğollarla siyasi ilişkiler kuramaları sayesinde, Moğol istilası yıllarında dokunulmazlığını korumayı başarabilmiştir. 

Hamse`nin Ermeni melikleri hakimiyetlerini Karabağın dağlık bölgelerinde oluşturduklarından ve mevzilerinin çoğunlukla mütahkem olmalarından dolayı özerktiler.

14. yüzyılda Türk boylarının istilası sonrasında yaklaşık 4 asır Kafkasya`da, Ağvank, Ermenistan ve Gürcistan`da İranlılar hüküm sürdüler. İran hakimiyeti Ruslarla yapılan savaşlar sonucunda, özellikle de 1813 Gülistan, 1828 Türkmençay anlaşmalarıyla buraların Rus İmparatorluğuna bağlanmasıyla son buldu. 

Şimdiki Azerbaycan`da nüfus Alban, Pers, Türk, Tatar ve Moğol etnik gruplarının bileşiminden oluşmuştur. Günümüde bu topraklarda yaşayan Albanların yegane varisleri Şeki`n’n kuzeyinde ikamet eden Udilerle Rusya`nın Dağıstan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan`ın kuzey bölgeleri meskunları Lezginlerdir ki, bunlar Ermeni bölgelerinden oldukça uzaktadırlar. Kafkas Albanyası/Ağvank var olduğu müddetçe Ermeni etkisi altında kalmış olup, dini liderlerini dünya Ermenileri Katolikosu atamakta, kiliselerinde ayinler Ermenice yapılmaktaydı.

Azerbaycan ne coğrafi nedenler, ne siyasi hakimiyet ve kültürel miras gerekçeleriyle Karabağ`da hak iddia edemez. Ancak onlar  kendi mesnetsiz iddialarında ısrarcıolmak suretiyle çatişma ortamı yaratıp, insanların ıstırabına sürekli  kaynak olmaktalar.