Mimaride Artsakh Ekolü

Mimaride Artsakh Ekolü

Ermeni kültüründe mimarlık asırlar boyu önemli bir yer tutmuştur. Sanatsal değerinin yanısıra, aynı zamanda tarih da açısından güvenilir bir kaynaktır, çeşitli mimari yapıtlar üzerindeki nakış ve süslemelerin üzerindeki en eski zamanlara ait yapılış tarihleri, ulusumuzun binlerce yıllık geçmişine ışık tutmaktadır.

“Mimari yapıt” diye adlandırabileceğimiz eserlerin yaratıılmasına Ermenistanda`da daha Taş Devrinde başlanmıştır. Ermenistan başkenti civarında ve yakınlarında yapılan arkeolojik kazılar, M.Ö. 4. ve 3 bininci yıllara ait surlarla çevrili daire ve üçgen şekline konutların, şehir planına dahil edilmiş ibadet mekanlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır.  Çağdaş mimari eser kalıntıları M.Ö. 9. asır Ararat Krallığı (Urartu veya Van Kralığı olarak tanınan) dönemine işaret etmektedirler. Urartu şehirlerinden biri olan, M. Ö. 782`de Kral Argişti tarafından inşa edilen Erebuni, günümüzün Yerevanıdır. 

Tarihi Ermenistanın bütün eyaletleri gibi, Artsakh da çeşitli dönemlere ait tarihi eserlere zengindir. Geç Ortaçağdan 19. asra kadar olan dönemi kapsayan eserlerin sayısı birkaç bini bulmaktadır. Orada sadece 5. asırda birkaç yüz kilise ve manastır inşa edilmiştir. Ancak bu eserlerden geriye sadece az sayıda yapıt kalmıştır. 

Ermeni ve yabancı araştırmacılar Artsakh mimarisini kapsamlı olarak incelemeye, genellikle 20 asrın son çeğreğinde başlamışlardır. Bunların araştırmaları Ani, Syunik, Lori ve Vaspurakan ekolünün yanısıra, Ortaçağ Ermeni mimarisinde Arsakh ekolünün de var olduğunu göstermiştir. 

Yaklaşık o dönemde, büyük olasılıkla Ermeni ve yabancı bilim insanlarının ilgilenmesinden dolayı, Azerbaycanlılar da Artsakhın mimari eserlerine ilgi duymaya başladılar. Ancak bunların ilgisi ta baştan mevcut bütün eserlerin geleneksel Azeri eserleri olduğunu kanıtlamak ve o şekilde  sunmak maksadına yönelikti. Çarpıtma ve bunun altında gizlenmiş emeller öylesine açıktı ki,  buna yabancı bilim insanları dahi itiraz ettiler. Azerbaycanlılar, diğerlerini olduğu gibi, Gandzasar`ı da Alban eseri olarak takdim etmeye kalkışınca, A. Yakobson, Azerbaycanlıları yatıştırmaya ne manastırın duvarına kazınmış, manastırla yaşıt çeşitli yazıtlar, ne manastırın Ağvankın tarih sahnesinden artık silindikten sonra 13. asrın ortalarında inşa edilmiş olması, ne de onun tamamen Ermeni tarzı mimarinin ürünü olan binası ile avlusu yetmemektedir, diye yazacaktı. 

Artsakh`taki eserlerin üzerine kazınmış olan ve bu eserlerin yapılışına ve tarihine dair tüm yazıtlar Ermenicedir. Bunların bir kısmı daha sonra Sovyet döneminde Azeriler tarafından silinmişti, fakat bu kitabelerden birkaçı çok eski dönemlerden kalma olduklarından, günümüze kadar ulaşmışlardır. 

Amaras Manastırı yapı topluluğu                      Fotograf: Davit Hakobyan

Artsakh mimarisi erken Ortaçağdan itibaren genellikle Ermeni mimarisi kendine özgün gelişim evreleri bağlı kakalarak gelişmiştir. Maalesef 4-7. asırlardan son derece az sayıda eser günümüze kadar  ulaşabilmiştir. Bu az sayıda, hem de en önemlilerinden olan Amaras Manastırını 4. asrın başlarında kilisemizin kurucusu Grigor Lusavoriç inşa etmiştir. Amaras birkaç asır dini ve kültürel ünlü bir merkez olmuştu. 338 yılında Grigor Lusavoriç`in, Artsakh`ta ilk Katolikos olan torunu Grigoris, komşu ülkelerde Hristiyanlığın yayılmasına çalışırken katledilince, naaşı Amaras`ta defnedildi.

Ancak Kral Vaçagan Barebaşt zamanında kilise artık zor durumda kalmış, ya da harap olmuştu ki, kral 489`da Grigorisin kabri üzerine sadece şapel inşa edebildi. Baştan beri yerden yarı çapında yükseklikte olan bu şapel, Amaras Manastırı kilisesinin altında günümüzde de hala mevcuttur. Mezarın duvarına işlenmiş palmiye kabartmaları ve 4-7. asır Ermeni mimarisine özgü yapısıyla, söz konusu anıt mezar, görünüşte 5. asır anıt kabirlerinden Ermenistan Cumhuriyeti Aragatzotn ilçesinin Oşakan köyündeki karbini anımsatmaktadır. Grigoris Hazretlerinin kabri 4-7. asır Ermeni mimarisinin farklı üslüp ve evrimini değerlendirmek açısından çok önemlidir. 

Artsakh erken Hristiyanlık mimarisinin bir başka önemli eseri de Okht Kapısı (Yedi Kapı Manastırı) Manastırıdır, 6. asırda inşa edilien bu eser DKC Hadrut bölgesi Mokhrenis köyü yakınlarındaki erişimi güç bir arazide bulunmaktadır. Kagir bu eser Ermeni yapıtlarda daha Miladi takvimin ilk asırlarında yaygın olan yığma taş (“midis”) üslubuyla inşa edilmiştir. Maalesef büyük ölçüde tahrip edilmiş olan bu eser, Yerevan yakınlarındaki Yeğvard`ın Bazilikasını ( büyük kilisesini, 4-7. asır) hatırlatmaktadır. Bununla beraber kendine özgü bazı özellikleri, örneğin duvar içinde olan ve Yunan alfabesinin son harfi omega şeklindeki oyuklar müstesnadırlar. Bu yapıtın bir başka özelliği de restorasyon izleri taşımamasıdır ki, onun orijinalliğine işaret eder.

2020 işgali sonrasındaki durumu meçhul
Vankasar Kilisesi

 

Erken Ortaçağın başka bir önemli yapıtı da 7. asırda inşa edilen Vankasar (Vaçagan) Kilisesidir. Haç şeklindeki küçük kubbeli, üç gemili kiliseler türündendir. Duvar yazıtları Ermenistan Cumhuriyetinin Sisian bölgesinin Surb Hovhannes Kilisesi üzerindeki yazıtlara benzemektedir.

Artsakh`ta erken Ortaçağdan kalma dikkate şayan başka eser yok gibidir, gerçi kısmen bazı unsurlar içeren anıtlar, örneğin Martuni ilçesi Bur Eğits kompleksinde olduğu gibi, mevcuttur. 9-11. asırlarda Ermenistan bölündüğü için iki ayrı mimari ekol oluşmuştu. Bunların temelinde 7. asır mimarisinin özellikleri de olsa, yine de ileriki asırlarda zamanla farklılıkları da belirdi. 12-13. asırlarda tarihi Ermenistanın Artsakh Eyaletinde ayrı bir mimari ekol oluştu. 

Bu ekol uyarınca, ileride Ermenistan kültür mirasının en değerli öğesi olacak birçok eser de yaratıldı, özellikle de Tatar-Moğol istilasına Khaçen prensliğinin başarıyla karşı koyup, güçlendiği dönemde. Dönemin en önemli yapıtlarını Gandzasar, Dadivank, Khatravank, Gtiç Vank, Bur Eğitsi gibi eserler yeşkil etmektedir ki, bunlar Artsakh mimari ekolünün şaheserleri oldular. 

Gandzasar Manastır Kompleksi

Gandzasar Manastırı kiliseden, avlu, rahiplerin inziva odaları ile ek yapıları içermekteydi, bir de 19. asırda inşa edilen iki katlı ek okul binasını. Hovhannes Mkrtiç (Vaftizci Yahya) Kilisesi dışarıdan dik dörtgen, içi ise haç şeklinde olup, dört tarafı 10-14. asır Ermeni mimarisine özgü değerli eşyaların muhafaza edildiği iki katlı bina ile çevrilidir. İç mekanı kesme taşla örüldüğü için fresk yapımına uygun değildi. Kilise bazı unsurlarıyla Artik şehri yakınlarındaki Hariçavank`ın ana kilisesini (13. asır) anımsatmaktadır, avlusu Lori bölgesindeki Hağpat Manastırınınki ile benzerlikler taşımakta, yemekhanesi (17-18. asırlar) ise Gndevank, Tatev ve Khor Virap`ın yemekhanelerini anımsatmakta olup, bu manastırların hepsi de Ermenistan Cumhuriyetinde bulunmaktadır.  

Temeli Miladi birinci asırda atılan Dadivank Manastırı Hz. İsa`nın havarilerinden Taddeus`un yetmiş öğrencisinden biri olan Dadi`nin anısına inşa edilmiştir. Manastırın günümüzde de ayakta olan binaları 12-13. asra aittirler. Manastır kompleksi iki bölümden oluşmakta, kuzey kısmında manastırın dört kilisesi, avlusu ve çan kulesi ve dünyevi binalar yer almaktalar. Ana kilisesi (1216-1238) yapısı itibarıyla Ermenistandaki birçok kiliseye, aynı zamanda Artsakh Gandzasar Katedraline benzemektedir. Gandzasar`ın inşasına Dadivank Katedralinin yapımından 2 yıl sonra başladığı için, bunun yapımının aynı mimar ve ustaların gerçekleştirmiş olmaları ihtimali çok yüksektir. Bununla beraber Dadivank Katedrali boyutları ve yapısal bazı özellikleriyle diğerlerinden yine de farklılıklar taşımaktadır.                   

2020 yılı Azerbaycan saldırısından sonra kuşatılmış olup, Artsakh`tan kopmuştur.
 Dadivank Manastırı`nın helikopterden alınan görüntüsü

13. asırda yeniden inşa edilen Dadivank`ın kiliselerinden biri son derece ilginç bir kubbeye sahiptir, çünki kasnağı kısmen kagir, kısmen de yığmadır. Tuğladan yapılan yığma binalar müstesna olmasalar da, öyle pek yaygın da değildiler. İnşasında tuğla kullanılan diğer kiliselere gelince, bunlara Syunik`te (tarihi Ermenistan`ın Syunik Eyaleti), Ermenistanın Artsakh/Karabağa bitişik kesimlerinde ve tarih boyu Ermenilere ait olan Nakhicevan`da raslamak mümkün. Manastırda sivil mimarinin en önemli örneği 1211 yılında yapılan saraydır ki, ender korunabilen yapılardandır. Bitişiğindeki müellifler evi de şekil olarak Hağpat, Sanahin, Goşavank, Sağmosavank ve Horomos manastırlarınki gibidir. Bu müellifler evindeki 13-16. asırlara ait el yazmalar iyi ki, şans eseri de olsa, günümüze kadar ulaşmışlar. Ayrıca bize ulaşan binalar arasında Ermenistan manastırlarına özgü misafirhane ve sivil amaçlı çeşitli yapılar da mevcuttur. 

Gtçavank veya Gtiç Manastırı erken Ortaçağda inşa edildi, ancak manastırın günümüze ulaşan yapıları 12-13. asır yapıtlarıdır. Bu manastır faaliyetini 1868`e, depremde kısmi hasara uğrayana kadar sürdürmüştür. 2020 yılındaki işgale kadar restorasyon aşamasındaydı. Kubbesi 10-11. yüzyıllarda Ermenistanda Bagratuni Hanedanı kilise mimarisinde hegemon bir üslupta olan kilise Ani mimarisinin geleneklerine bağlı kalınarak, Bagratuniler döneminde inşa edildi.  

Martunideki Hatsi köyünün Bur Yeğitsi Manastırı, Artsakh mimari ekolünün araştırılmasında fevkalade önemli bir yer tutar. Manastırın 13. asırda inşa edilmiş olan iki kilisesi, aynı avluyu paylaşmaktadırlar, ikinci kilisenin tek başına tepenin doruğunda bulunan mezarlığın yanıbaşında bulunmasına karşın, dördüncü kilise aynı tepenin eteğinde yer almakta olup, diğerlerine bir hayli uzaktır. Manastır arazisinde 13. asırdan kalma etrafı haçkarlarla kaplı, birbirinden ayrı kemerli oyuklar da mevcuttur. Bu tür oyuklara Ermenistanın Syunik bölgesinde sıkça raslanmaktadır.

Havari Yeğişe Manastır Fotograf: Samvel Karapetyan`ın

Aynı zamanda Crvştik Manastırı diye de tanınan Havari Yeğişe Manastırı, şimdiki DKC`nin Martakert bölgesindedir. Günümüze kadar ayakta kalan ve birkaç yapıdan oluşan bu manastır son derece önemli olup, büyük bir ihtimalle putperestlerin eski çağlardan kalma ibadet mekanı üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla sadece Havarinin toprağa verildiği yer değil, aynı zamanda Artsakh`ın belki de en saygın Kralı Vaçagan Barepaşt`ın ve Melik Adam`ın ebedi istirahatgahıdır. Bütün bu yapılar Artsakh mimari ekolünün izlerini taşımaktalar. 

Çok sayıda manastırlarla kiliseleri, prens sarayları ile meliklerin konaklarnı Artsakh mimarisinin en gözde  örnekleri olarak değerlendirebiliriz. Artsakh`taki manastır ve kiliselerin en beligin özellikleri, Ortaçağ Ermenistanının ibadet mekanlarında son derece yaygın olan tek gemili bazilikalar, kubbeli salonlar ve kiliselerin “kapalı haç” türünden yapılmış mihraplarıydı. Ancak bu başka çeşitlerin, örneğin “serbest haç” türünden tek mihraplı kiliselerin yapılmadığı anlamına gelmez. Artsakh mimarisinin yerel özellikleri, genellikle 17-18. asra ait dört sütunlu yapılar, üç gemili bazilikalar Artsakhta, dolayısıyla tüm Ermenistanda yaygınlaşıncaya, kale-manastırlar inşa edilinceye kadar korunmuştur. Farklı özelliklere sahip yapılar da tabi mevcuttur, ancak bunları irdelemek sitemizin ilgi alanı ve amaçları dışında kaldığı için bunlara ayrıca değinme gereği duymuyoruz. Amacımız bu muhteşem yapıların zerafetini sergilemek, onların etrafa saçtıkları ruhu ve ihtişamı izleyicilere bütün görkemiyle aktarmaktır.  

Tarihi Ermeni anıtlarını tahrip etmenin, yegane olmasa da, sebeplerinin başında tabi hazine aramak gelmektedir, bundan dolayı tarihi manastırlar, kilise ve türbeler, saraylar, kaleler talan edilirken, buna “paralel” olarak, aynı zamanda yerle bir de edilmektedir. 

Artsakh`ta putperestlik döneminden kalma çok sayıda krallara, prenslere, meliklere, katolikoslara, piskoposlara ait saraylar, manastırlar, kiliseler ve konaklar vardı. Türkiye`de yerel halk Ermeni tehcir ve soykırımından sonra Ermenilerin güya gizledikleri altını bulmak, ya da define aramak için eşerek tarihi anıt ve yerleşim birimlerinin altını üstüne nasıl getirdilerse, Artsakh anıtları da kültürümüzle hiç ilgisi olmayanlar tarafından kirletilip, tahrip edildi. 

Böylece Ermeni nüfusun kendi yurtlarından sürülmesiyle tarihi anıt ve ibadet mekanları sahipsiz kalmanın, gözardı edilmenin yanısıra, Azerbaycan yönetiminin bilinçli imha politikasının hedefi haline geldi, netice itibarıyla hırlıların yanında hırsızlar da bunları serbestçe imha ettiler, bu nedenlerden dolayı yüzlerce anıt bize harabeye dönüşmüş olarak ulaştı. Bunların bir kısmından geriye sadece tarihi kaynaklardaki kayıtlar kaldı, diğerleri ise yerel halkın mirası olarak, tamamen yerle bir edildi. Fakat her şeye rağmen bu anıtların harabeleri bile yine de mimaride elde edilen önemli başarıları gözler önüne sermekte, bunların yaydıkları anlatılması imkansız o manevi muhteşem havayı yine de çevreye yansıtmaktadır.

Ermeni kilisesinin rol ve etkisi çok büyüktür, bunu Apostolik Ermeni Kilisesinin komşu Ağvank (Kafkas Albanyası) üzerindeki hakimiyetinde aramak gerekir, söz konusu hakimiyet öylasine güçlüydü ki, Ağvank piskoposları Ermeni Katolikosunca takdis ediliyor, Ağvank kiliselerinde ibadet Ermenice yapılıyordu. Bu hakimiyet Artsakh ile Ağvankın İran hakimiyeti altında birleşip, tek bir idari birim olmasına müteakip son derece artıyor, bu durumda Gandzasar ve Amaras Piskoposları/Katolikosları tüm Ağvanka (Ağuank veya Ağvank, Kura Nehrinin kuzeyinde yer alan Kafkas Albanyası`nın Ermenice adı, oysa Asıl Ağvank Ermenistan sınırları içinde olup, Kura ve Araks Irmakları havzasında bulunmaktaydı, ismini ise Ermeni atalarından almıştı) karşı sorumluluk üstleniyorlardı.

Ermenistanda Hristiyanlığın yayılmasını sağlayan Grigor Lusavoriç ilk manastırı Amarasta inşa etmiş, torunu Grigoris ise Artsakh/Ağvankın ilk Piskoposu olmuştu. Her ne kadar Artsakh`ta görülmeye değer kilise ve manastır sayısı bir hayli fazla olsa da, temelini Grigor Lusavoriçin attığı Amarastan, vaazlarıyla Ermenistanda Hristiyanlığa geçişi mümkün kılan, Hazreti İsa`nın havarilerinden Taddeusun öğrencisi Dadiye atfen 13. asırda yaptırılan Dadi Vanktan, yine 13. yüzyıla ait “Ermeni kilisesinin mimarlık ansiklopedisi” konumundaki Gandzasar Manastırından, Şuşideki Artsakh theması Piskoposluk Merkazi Ghazançetsots Amenaprkiç Kilisesinden, 4-6 asırlarda yaptırılan Tzitzernavank Bazilikasından, 13. asrın mucizesi Gtçavank`tan      bahsetmeden ülke hakkında fikir yürütmek hiç de yerinde olmayacaktır. 

Bu bölümde çok daha fazla kilise ve manastırdan bahsetmemiz elbette mümkündü, ancak bunları sitemizin inşa edildiklere yerlere ayrılan bölümlerinde sunmayı daha uygun gördüğümüz için bunu yapmaktan kaçındık. Dolayısıyla diğer kiliselere, en azından bunların büyük bir bölümüne, bölgeler, şehirler ve yerleşim birimleri faslında değineceğiz. Böylece bu bölümde değinmediğimiz kilise ve manastırların, değindiklerimizden, değer ve ihtişam açısından, hiç de geri kalmadıklar ortaya çıkmış olacak.

            Bu metin Murad Hasratyan`ın kitapları esas alınarak hazırlanmıştır.